Halk - Aydın Kopukluğu
Yetişkinler, aydınlar halktan kopmamalı, halka doğru gitmelidir. Halka doğru gitmeli ve halktan millî kültürü öğrenmeli, halka medeniyeti götürmelidir. Halktan millî kültürü öğrenmelidir; çünkü millî kültürün kaynağı aydın tabakadan ziyade halktır.
Halkla aydın arasında bir kopukluk, bir uçurum olmamalıdır. Eğer halkla aydın arasında bir uçurum varsa aydın zümre halkı düşünmüyor, ona yüksekten bakıyorsa o millet kalkınamaz. Bir diğer meselemiz de aydınlarımızın iyi yetiştirilmemiş olmasıdır. Memleketimizin aydınları birçok yıllardan beri Türk halkına yabancı, Türk halkından uzaklaşacak bir eğitim görmektedirler. Ve öyle bir zihniyetle yetişmektedirler, öyle bir zihniyet aşılanmaktadır. Lise tahsili yapan, ortaokul tahsili yapan ve liseden daha yüksek tahsil yapan, eğitim ve öğrenim yapan memleket çocukları bir daha halkın içine dönmemekte, halkın hayatına ortak olmaya yanaşmamakta, bunun yerine İstanbul, Ankara gibi birkaç şehrin konforlu hayatı içinde bir mevki sahibi olmaya ve o şehirlerde kapandıkları havası bozuk fildişi kulelerinin millete tepeden bakarak ahkâm biçmeye alışmışlardır. Türk bin bir yoksulluk içinde, bin bir mahrumiyet içinde, köylerde çamurun, fışkının içinde, bin bir sefaletin içinde, fakat onun emeğiyle, onun verdiği, kendi ihtiyaçlarından fedakârlık ederek ağladığı imkânlarla yetişen ve aydın haline gelen memleket çocukları ondan kopmakta, ondan ayrı, Türk halkıyla ilgisi olmayan birkaç şehrin sun'i, bozuk havasının içinde hastalanmakta ve halktan uzak kalmaktadırlar, kalmışlardır. Türk halkının, Türk Milletinin bugüne kadar kalkınamayışının bir önemli sebebi budur. Dünya üzerinde yaşayan bütün milletlerde, bütün milletlerin kalkınmasında halkla aydın el-ele vermek suretiyle milletlerin kalkınmasını sağlayabilmişlerdir. Halktan ayrı kalan aydın, aydından mahrum kalan halk sefaletin, felâketin kucağında bocalamış durmuştur. Türk Milletinin kaderi de bugüne kadar böyle olmuştur.
Aydınlarımız kültürü diğer memleketlerde değil kendi halkı içersinde aramalıdırlar. Yüz, yüz elli yıldan beri Türk aydınları kültürü hep dışarıda aramışlar, halka inememişler, Batının medeniyetini değil dış görünüşünü olduğu gibi taklide çalışmışlardır. Yüz, yüz elli yıldan beri Türk aydınları ve Türkiye'yi idare edenler yanlış bir zihniyetin tesiri altında kalmışlardır. Bu yanlış zihniyet yabancı memleketlerdeki idareleri taklit etmekle Türkiye'yi kalkındırmaya çalışmak zihniyetidir. Bundan yüz, yüz elli yıl evvel, Türkiye'yi idare edenler, Türkiye'yi idare eden aydınlar o zamanki İngiliz, Fransız parlamento sistemini, kapitalist idare sisteminin kaba dış görünüşünü taklit etmekle Türkiye'nin bütün davalarının hallolacağını, bütün meselelerinin bir anda tılsımlı bir çözüme kavuşabileceğini iddia etmişlerdir, sanmışlardır. Fikir hareketleri tarihimizi incelediğimiz zaman, tarihe baktığımız zaman bunu görürüz. Memleketi idare edenler, memleketin ileri gelen aydınları Fransa'daki parlâmento sistemini, İngiltere'deki meşrutiyet sistemini memlekete bir sokarsak, Türkiye'nin bütün dertleri, bütün davaları biranda çözülecektir, iddiasında bulunmuşlardır. Bunlar nasıl sistemlerdi? Bunlar o günkü İngiltere ve Fransa'da uygulanan kapitalist ve liberalist sistemlerdi. Bunlar taklit edilmeğe çalışıldı, taklit edildi. Fakat Türkiye için, Türk Milleti için beklenen faydayı sağlamadı. Aksine her taklit teşebbüsü Türk milletinin daha büyük kayıplara uğramasına, daha büyük gerilemelere uğramasına sebep oldu. Çünkü Türk Milleti İngiliz milleti değildir. Fransız milleti değildir. Bugün de memleketimizde aydın geçinen bazı zümrelerde buna benzer zihniyetler görülmektedir. Bazıları yine batının kapitalizmini ve liberalizmine veya yeni liberalizmini, neo-liberalizmini almak, taklit etmekle Türkiye'yi kalkındırmak iddiasındadırlar. Bazıları da Moskof komünizmini taklit etmekle Türkiye'yi kalkındıracaklarını iddia etmektedirler.
Evet, geri kalmıştık, Avrupa bizden ileriydi ama tüketimimiz de kendi yaşantımıza göreydi. Avrupa'dan alman o eşyalar Türkiye'de yoktu. O kumaşlar, içkiler, o süslü ev eşyaları bizde yoktu. Onlara benzemek için biz bu eşyalara para verdik. Türkiye Batı devletleri karşısında bir pazar haline geldi. Bu durumda İstanbul, Ankara, İzmir... vs. birkaç büyük şehre sıkışmış; köylüyle, halkla bağı kalmamış bir aydın sınıf türedi. Maymun gibi Avrupa'nın lüksünü taklit eden bir zümre! Kendinde medenilik alâmetleri gören bu zümre halkı "gerici" diye küçük gördü. Bugün bunları Anadolu'nun bir köşesine vazifeyle göndermeye kalksanız, gitmemek için her çareye başvururlar. 50 sene 60 sene evvel de böyleydi. Bu durumda halk baktı ki aydın kendine karşı, istediklerine karşı, inancına, örfüne karşı; aydın kendisini soyuyor; o halkın ona itimadı kalmadı ve milletimiz iki ayrı yaşayışta, ayrı düşüncede gruba bölündü. Bu, 1800 senesinden beri, 178 yıldır böyle. 3. Selim'den itibaren başlayan bu hareket, bu düşünce hâlâ devam etmektedir. 3. Selim zamanında Osmanlı ordusunu modernleştirmek çabasına düşülmüş. Fransız ordusunun eğitim şekli alınmış, oradan subay getirilmiş, Fransız ordusunun giydiği üniforma taklit edilmiş, onların silâhları kullanılmış, fakat 10 sene sonra çökme tekrar başlamış. Çünkü o eğitim şekli, o silâhlar eskimiştir. Sebebi gelişmek daha iyiyi aramak faaliyeti yoktu. Her şey taklitti. Oysa bir şey almak yetmez, onu geliştirmek lâzımdır. Sonra 2. Mahmut gelmiş, kavuğu, şalvarı zorla çıkarttırmış, itiraz edenin boynunu vurdurmuş, fes, pantolon giydirmiş, tamam memleket modern oldu demiştir. Ondan sonra Tanzimat ilânı. 1. ve 2. Meşrutiyet, Cumhuriyet. Gene değişen yok. Hep taklitçilik ve bunun sonucu Birleşmiş Milletler raporunda dünya ülkeleri arasında 76'ncıyız. Türk Milleti için bundan daha korkunç bir felâket düşünülemez. Batıda görülen gelişmeleri almak ve fakat millî kültür ve medeniyetimizi yaratmak ve hiç kimsenin sığıntısı olmamak düşüncesi bizim için benimsenecek yol olmalıydı. Üçüncü Selim zamanından beri kalkınma çabalarına girişilmiş olmakla beraber bugüne kadar bir sonuca ulaşılamamıştır. Aksine olarak Türk Milletinin temel sosyo-ekonomik konularına, meselelerine inmeyen Kısır didişmeler yüzünden devamlı felâketlere ve yıkıntılara uğramış bulunuyoruz. Milletimizin sağlam bir adalet düzenine dayanan sarsılmaz bir nizama ve hummalı çalışmaya ihtiyacı vardır.
Aydınlarımız kültürü diğer memleketlerde değil kendi halkı içersinde aramalıdırlar. Yüz, yüze yıldan beri Türk aydınları kültürü hep dışarıda aramışlar, halka inememişler, Batının medeniyetini değil dış görünüşünü olduğu gibi taklide çalışmışlardır. Yüz, yüz elli yıldan beri Türk aydınları ve Türkiye'yi idare edenler yanlış bir zihniyetin tesiri altında kalmışlardır.
Maymun gibi Avrupa'nın lüksünü taklid eden, halkla arasında uçurumlar bulunan aydın zümreler halkımıza hiç bir şey veremezler. Onlar taklit ettikleri Avrupa'nın, kültürüne, âdet, ananesine hayrandırlar, halka yüksekten bakarlar. Türkiye'nin geri kalmasına 76'ncı sıraya düşmesine sebep bu taklitçi aydınlardır.
Türkiye'yi bu durumdan; her şey halk için, halkla beraber, halka doğru düşüncesiyle hareket eden milliyetçi aydınlar, milletini, vatanını seven onu yüceltmek isteyen Dokuz Işık'çılar kurtarabilir.
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ