Türkiye’nin Bütünlüğü Her Şeyden Önemlidir
Türk vatanının bütünlüğü ve bölünmezliği, Türkiye’nin her şeyden önemli temel ülküsüdür. Dünyanın hiçbir tehdidi veya menfaati, Türkiye’nin bölünmezliği konusundaki mutlak hassasiyetimizi etkileyemez. Zira biliyoruz ki, Türkiye bugünkü Dünya dengesinde ve özellikle Orta Doğu bölgesinde, ancak toprak ve nüfus bütünlüğünü koruyarak ve güçlendirerek bağımsız varlığını devam ettirebilir.
Türkiye imparatorluk topraklarını kaybetmiştir. Ama milli toprakları tehdide maruz kalınca ve işgal edilmeye başlanınca bütün Türk milleti ayağa kalkmıştır. Yıllarca süren yıpratıcı savaşların yorduğu ve genç nüfusun büyük bir kısmını kaybettiği fakir bir ülke olmasına rağmen, Türkler, ağır bir hezimet ortamında ayağa kalkarak topraklarını ve bağımsızlıklarını kanla ve şerefli bir Kurtuluş Savaşı’yla yeniden kazanmışlardır.
İstanbul işgal atındayken, vatanseverler tutuklanırken, ufukta hiçbir kurtuluş ümidi gözükmezken, imparatorluk Türkiyesi’nin Meclis’i toplanmış ve “Misak-ı Milli”yi bütün cihana ilan etmiştir. Misak-ı Milli, Türkiye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü konusunda milletimizin yaptığı yemine verilen addır.
Türk İstiklal Savaşı, bu yeminin zaferini ifade eder. Bugün de aynı şuur içindeyiz. Bugün de, bizim için, bağımsızlık ve toprak bütünlüğümüzden önemli hiçbir şey yoktur. Hiçbir menfaat ve hiçbir tehdit bizi bundan vazgeçiremez. Ancak, Batı’nın resmi diplomasisi tarafından dile getirilmemiş olsa bile, zaman zaman Türkiye’nin bütünlüğü konusunda Türkiye’yi rahatsız eden davranışları üzüntüyle ve tepkiyle müşahade etmekteyiz.
Batı bazı parlamentolarında, bazı milletvekillerinin Türkiye’nin bütünlüğüne açıkça saldırdıklarını görmekteyiz. Batılı parlamenterlerin bu noktaya gösterdikleri iyi niyetle bağdaşmaz nitelikteki ilgi, bizi rahatsız etmektedir.
Bugün resmi ve açık sahnede kısmen tezahür eden bu yakışıksız görüntülerin yarın Batı’nın temel siyaseti haline gelmeyeceğinin garantisi nedir? Kıbrıs olayı vesilesiyle Yunan Lobisi’nin Amerikan siyasetini toptan etkileyip yönlendirmesi hadisesi canlılığını korurken, yarın Türkiye’nin toprak bütünlüğü konusunda da “ hasmane” tavırlarla karşılaşmayacağını bize kim garanti edebilir?
Batı, Türkiye’de ve Ortadoğu’da “etnik” meseleleri kurcalamaktan vazgeçmeli, ülkelerin iç işlerine hiçbir şekilde karışmamalıdır.
Sovyetler’in ülkeleri içten karıştırıp, ülkelerin içinden “dost” kuvvetler oluşturarak yürütmeye çalıştığı emperyalist siyaset malumdur. Ülkelerin buna gösterdiği tepkilerde malumdur. Ama Batılılar aynı meselede Sovyetler ile rekabete kalkışmakla sadece yarayı derinleştirmiş, tehlikeli istikrarsızlığı kışkırtmış ve böylece Rusyaların siyasetine dünyada kuvvet kazandırmış oluyorlar.
Batılılar tarihi oluşumları ve bugünkü durumları itibari ile, bir millet için ülke bütünlüğünün ne demek olduğunu unutmuş olabilirler. Ama bizim için bağımsızlık ve ülke bütünlüğü her şeyden önemlidir.
Kissinger’in yayınlanan hatıraları, bu konudaki endişelerimizi ve güvensizliğimizi doğrulamıştır. Bizim olayların perde arkasına ve cereyan tarzına bakarak sezdiğimiz gerçekleri, Kissinger açıkça ifşa etmiştir.
Kissinger’e göre Amerika, Orta Doğu’da ki Kürt ayrılıkçı hareketlerini desteklemektedir. Nixon bu konuda Şah nezdinde teşebbüste bulunmuştur ve 1975 yılında Amerikan kongresi Orta Doğu da’ ki bu ayrılıkçı hareket için 300 milyon dolar yardımda bulunulması kararını tasdik etmiştir.
Böylece Amerika, İran, Türkiye ve Irak için ortak bir tehdidi desteklemiş, Orta Doğu’da Rusların kışkırttığı bir harekete omuz vermiş, bindiği dalı kesmiştir.
Aslında bu gerçeğin Kissinger tarafından dile getirilmesinden önce de bölge devletleri bunu biliyordu, seziyordu.
Zaman zaman bazı Batı’lı diplomatlar Türk yöneticilerine şantaj yaparcasına bu konuyu dile getiriyordu. Batılılar bir taraftan bu ülkelerin ekonomi ve savunma meselelerini ilgisiz hatta ters tavırlar alıyorlar, diğer taraftan da bu ülkelerin en çok hassas oldukları meseleleri, bayraklaştırdıkları ilkelerle asla bağdaşmayan bir günlük çıkarcılık içinde karıştırıyorlardı. Bugünkü durum maalesef hiçte farklı değildir. Batılılar, hem ters ve dostlukla bağdaşmayan tutumlarını sürdürmek hem de bu ülkelerde Batı aleyhtarı cereyanların meydana gelmesini arzulamak gibi bir çelişkiye düşüyorlar.
Batı maalesef tarihten ve hele İngiltere’nin 1919 politikasının doğurduğu sonuçlardan ders almamıştır.
Batı dünyası, stratejisi bakımından fevkalade hassa olan bir bölgede Türkiye’ye, İran’a ve Irak’a karşı bu ayrılıkçı Sovyet kışkırtmasını desteklemekle bu ülkelerin dostluk duygularından çok şeyleri kendi elleriyle tahrip etmiştir.
Türkiye’yi başka alternatifler aramaya zorluyordu. Batı’nın kendisi zararlı çıkmıştır.
Bu mesele bizim için son derece önemlidir. Hiçbir Türk devlet adamı, diplomatı ve vatandaşı bu konuda hassasiyetin azalmasını bile vatanseverlikle bağdaştıramaz. Zira öyle bir durum, Misak-ı Milli’yi inkâr etmek, dolayısıyla Türkiye’nin egemen varlığına ihanet etmek olacaktır.
Ayrıca, bu meselenin kışkırtılması Batı içinde zararlı sonular doğuracaktır. Her şeyden önce siyasi tercihlerimizi realist olup olmadığı konusundaki kaygılarımızı şüpheye dönüştürecektir. Türkiye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürecek tercihler bizim için geçerli tercihler olamaz. Bağımsızlığımız ve toprak bütünlüğümüz, siyasi tercihimizden daha önemlidir ve siyasi tercihimizin temel saiki, bağımsızlığımızı ve toprak bütünlüğümüzü korumaktır.
Bu kışkırtmalar sadece bölgede değil, daha geniş bir sahada ters sonuçlar doğuracaktır.
Moskova-Adisababa-Kabil-Güney Yemen dörtgeninin teşekkül ettiği, Afrika’da Sovyet sızmasının hızlandığı, Hint Okyanusu’nda dengenin bozulma eğilimi gösterdiği ve bölge ülkelerinin ekonomik ihtiyaçları konusundaki taleplerini kimlerin daha anlayışlı karşıladığı meselesinin önem kazandığı bir dönemde, Türkiye birçok varlığını riske ederek “ille de Batı ittifakı” diye “kör inadı”nı asla tasvip edemez.
Bizim Batı ittifakını tarihten beri tercih edişimizin sebebi bağımsızlığımızın ve toprak bütünlüğümüzün bu ittifak içinde pekiştirebileceğine olan inancımızdır.
Batı dünyası Türkiye’nin ve Orta Doğu’da önemini yeterince anlamış değildir. Mesele hala sırf askeri denge açısından bakmakta, tehlikeli teşebbüsler konusunda Ruslarla rekabete girerek ayrılıkçı tehditlerin tırmanmasına katkıda bulunmaktadır.
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ