Kürşad Ergenekon
| Konu: Atatürk’ün Türk Olmadığına dair iftiralara cevaplar. Cuma Mart 20, 2009 9:42 pm | |
| [size=12] "Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklük’ten başka bir şey değildir." (1) diyen Mustafa Kemal’i gözden düşürmek için örümcek kafalı ve ruh hastası denilebilecek kişilerin saldırdıkları başlıca değerlerden birinin Atatürk’ün soyu olduğu bir geçektir. Bu noktada iftiracılar kendi aralarında bir türlü hemfikir olamamışlardır. Atatürk’ün “Yahudi dönmesi (Sebatay) , Sırp, Bulgar, Makedon” olduğu iddiaları matematiksel olarak iddiacıların (=iftiracıların) her halükarda yüzde sekseninin yalancı olduğu gerçeğini ortaya koyar. Bizim birazdan yapacağımız ise, bu iddia(=iftira) sahiplerinin tamamının yalancı olduğunu kanıtlamaktır.
a)Zübeyde Hanım’ın Soyu
Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bu aileler, "Konyarlar" ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır. (2)
Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım, bakın annesi Zübeyde Hanım’ın soyunu belgeleri tasdikler şekilde gene onun ağzından nasıl anlatıyor: "Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz" ve ailenin bir kısmının Konya’ya geri döndüğünü ilave ederek "Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak." Diyor (3) Lord Kinross “Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu” adlı kitabında Atatürk hakkında edindiği bilgileri şöyle aktarıyor: " Ailesi Selânik'in batısında, Arnavutluk'a doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası, Türklerin Makedonya'yı ve Tesalya'yı almalarından sonra Anadolu'nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hâlâ Toros dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı. Mustafa da annesine çekmişti; saçları onun gibi sarı, gözleri onun gibi maviydi. Annesinin, üzerindeki etkisi büyük oldu. Mustafa bu etkıye zaman zaman saygıyla, zaman zaman da başkaldırarak karşılık verdi. Bir halk kadını olan ve bundan başka türlü görünmek de istemeyen Zübeyde Hanım güçlü bir iradeye ve sağlam bir köylü güzelliğine sahipti. Doğuştan akıllı bir kadındı, yalnız yeteri kadar eğitim görmemiş, okuma yazması ancak öğrenebilmişti. "
b) Alirıza Efendi’nin Soyu
Sultan Murat Hüdâvendigâr zamanında başlamak üzere, Rumeli'ni ve Balkanlar'ı Türkleştirmek için soyu temiz Türk ailelerinden oluşan özel güçlerin bu bölgeye gönderildikleri bilinen bir gerçektir. Bu göçlerin büyük bölümünü Yörük Türkmen boylarından gönderilen aileler oluşturmaktadır. Bu boylar Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup, Konya yöresine yerleşmiş bulunan isimleri, tek tek yazılı bulunmaktadır. 950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı bulunmaktadır.
Mustafa Kemal'in baba soyu, Aydın/Söke'den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen, "Kocacık Yörükleri (Koca Hamza Yörükleri)"ndendir. Ali Rıza Efendi, Manastır'ın Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelmiştir(1839). Aile sonradan Selanik'e göçmüştür. Babası İlkokul öğretmeni Kızıl Hafız Ahmet Efendi'dir. Amcası, Kızıl Hafız Mehmet Efendi'dir. Taşıdıkları "Kızıl" lakabı ve yerleştikleri yere "Kocacık" denmesi; Ali Rıza Efendi'nin soyunun, Anadolu'nun da Türkleşmesinde katkısı olan " Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri-Türkmenleri"nden geldiğini göstermektedir. (4) Belgeler ile ortaya konulduğu üzere Atatürk'ün dedeleri; Anadolu'dan Rumeli'ye gidip, Yunanistan'da Manastır Vilayeti'nin derebeyi Bala sancağına bağlı bulunan Kocacık
Nahiyesine yerleşen ailelerdendi..Kocacık Nahiyesinin tamamen Türk'tür. Atatürk Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Efendi'nin torunudur. Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır. Bu Türklere miri, Yörülen Türkmenlerden denilmekteydi. Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım’ın anasının adı Ayşe, Babasının ki de Fatih Sultan Mehmet’in Konya Karaman Bölgesinden Rumeli’ye göndererek iskan ettirdiği Yörük ailesinden gelen Sofizade Feyzullah Efendi babası ise , Aydın/ Söke'den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen, "Kocacık Yörükleri (Koca Hamza Yörükleri)’nden Kızıl Hafız Ahmet Efendi’dir. Osmanlı'da "efendi" şehzadeler ve din adamları, yüksek bürokrat , eğitimli çevresinde sözü geçen kişiler ve köle sahipleri için kullanılan bir unvan idi.
Zübeyde Hanım’ın İffetine Atılan İftiralara Cevaplar
Atatürk’ün gayrimeşru ( veled-i zina) olduğunu iddia eden sahte belge Milli Eğitim Bakanlığı’nda Personel Genel Müdürlüğünde çalışan bir memur tarafından basılmış ve buradan posta ve internet yolu ile kara propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır. Bu düzmece belgeye göre : “Mahkeme kararına(!) göre; Zübeyde Hanım beraber yaşadığı kişi ölünce, ondan olan oğlu için babalık davası açmış, ölenin yakınları itiraz etmiş, karısı olmadığını, genelevden odalık aldığını ve odalık aldığında Zübeyde aldığını ve odalık aldığında Zübeyde Hanım'ın 2 yaşında çocuk sahibi olduğunu bildirmişler. Mahkeme de güya geneleve sormuş, gelen yanıtta da Zübeyde Hanım'ın 19 Haziran 1881'de oğlu ile beraber geneleve girdiği, 11 Nisan 1882'de ölen kişi tarafından genelevden çıkarıldığı belirtilmiş Böyle olunca mahkeme davanın reddine karar vermiştir.” (5)
Ancak acemi kalpazanların tarihi bilgi eksikliklerinden dolayı atladıkları birkaç ince nokta vardır.
• Dönemin kararlarında pul kullanılmıyordu . Bu sahte belgede pul kullanılmıştır.
• Kararda imzası bulunan hakimlerin adlarının ve kıdemlerinin orijinal bir belge olsa idi yazılı olması gerekirdi. Bu ince detay sahte belge de atlanmıştır. • Yüz yıllık belgenin yazılı olduğu kağıdın sararmamış ve yazıların bozulmamış olması da sahte belgenin yakın zamanda tanzim edildiğini göstermektedir. Bu iddiaları gündeme getiren Cumhuriyet düşmanı örümcek kafalılara sormak gerekir Atatürk sizin iddia ettiğiniz gibi “veled-i zina” olsaydı Padişah VI. Mehmed Vahdettin (Vahidüddin) kendisini kızı Sabiha Sultan ile evlendirmek ister miydi ? Annesinin vesikalı bir hayat kadını olduğu bilinen ve bu mahkeme kararı ile tastik olmuş bir kişi Osmanlı ordusunda subay olabilir miydi ? M. Kemal, Abdülhamit döneminde askeri okula girer, o dönemde askeri okula girme esasları bakın nasıldı ; “Açılacak (askeri okullara) sadece hanedan ve asker çocukları alınmayacak; aslı ve nesli belli halkın çocuklarından da okullara kayıt yapılacak; toplum içinde kötü tavır ve halde olduğu bilinenlerin çocuklarının kayıtları yapılmayacaktır.” (6) İddialar doğru olsa idi Mustafa Kemal değil Sultan Reşat döneminde paşa olmayı , değil padişahın fahri yaveri olmayı askeri okula dahi giremezdi. Osmanlı döneminde devletin resmi genelevi yoktu . Ermeniler, Rumlar gibi gayrimüslim azınlıklar tarafından işletilen resmi olmayan randevu evleri vardı ki bunlarda esir ticaretinin yasaklandığı 1858 yılından sonra ortaya çıkmıştır.
Gazi Paşa’nın Dinsiz ve/veya İslâm Düşmanı ve Hatta “Deccal” Olduğu İftiralarına Cevaplar
Öncelikle belirtmek isteriz ki Atatürk’ün yada diğer soydaşlarımızın dini inançları bizi zerre kadar alakadar etmemektedir. Din, Atatürk’ün ifadesi ile “Allah’la kul arasındaki bir bağdır.” ( ve öyle de kalmalıdır. Atatürk’ün ifadesi ile "Ulusumuz din ve dil gibi iki güçlü erdeme maliktir. Bu erdemleri hiçbir güç ulusumuzun kalp ve vicdanından çekip alamamıştır. Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların yaşamasına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din Allah'la kul arasındaki bir bağdır... Biz dine saygı gösteririz. Biz sadece din işlerini devlet ve millet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes Allah'ına istediği gibi ibadet eder... Devlet fikir ve vicdan özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır... Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum." ( | |
|