Türk milletini diğer milletlerden ayıran en belirgin özelliklerinden biri de teşkilatçı bir yapıya sahip olmasıdır. Tarihin her döneminde, karşılaşılan en çetin şartlarda bile hiyerarşik bir tertiplenme gerçekleştirilebilmiş ve yok olmanın eşiğinde iken nice cihan devletleri kurulabilmiştir.
Divan-ı Lügat’it Türk adlı eserinde Kaşkarlı Mahmut şöyle bir giriş yapıyor:
“Gördüm ki Rab, devlet güneşini Türk burçlarından doğurdu. Onlara ülkelerin yönetimini ihsan etti.
Türk adını Allah kendi armağan etti. Türkleri devirler için han- hakan kıldı.”
“Her kim ki muradına ermek isterse Türklüğe bağlı kalsın. Çünkü Türklük temiz yüreklilik, mertlik, merhamet, adalet, hak tanırlığın hamuru ile yoğrulmuştur. Bu hasletler, Tanrı’nın ikramıdır.”
“Türk, peygamber Nuh’un oğlunun adıdır. Bu, Rabbin , Nuh oğlu Türk’ün oğullarına verdiği addır. Bize ad olarak Türk adını Ulu Mevla vermiştir.”
Böyle bir inanca sahip olan Türk milleti kendini misyoner gibi görmüş ve vazifesini liyakatle yerine getirebilmek için daima teşkilatlı bir duruş sergilemiştir. Bu teşkilatlanmada ilmi- iman- ahlak ve ülkü temel yapıyı oluşturmuştur. İşte Hoca Ahmet Yesevi hazretleri bu anlayış doğrultusunda Ülkü Ocaklarının da temelini atmıştır. Döneminde kurduğu Yesevi Ocakları tarihin her devrinde değişik isimlerle aynı vazifeyi gerçekleştirmiştir. Yesevi ocakları ele, bele, dile hakim olma; tevazu ve fedakarlığı hayata hakim kılma, yaratılanı sevme ve Yaratıcıya izafeten ona hizmet etme düsturları üzerine kurulmuş ve bu çizgide de Gazi dervişler yetiştirmiştir. Bu misyonun kuruluş felsefesi, Ülkü Ocaklarının da temelini oluşturmaktadır.
Ülkü Ocakları da eğitim ve kültür anlayışı doğrultusunda milli, ahlaki bir yapılanmayı esas almıştır.
Ülkü Ocağı ismi ilk defa Ankara Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’nde kurulan dernekle kullanılmıştır. Ardından Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ve Ziraat Fakültesi’nde de solcu öğrencilerin fikir kulüplerine alternatif olarak; üniversitelerde öğrencilere tanınan öğrenci derneği kurma, pano açma gibi haklar kullanılarak Ülkü Ocağı Dernekleri kurulmuştur.
Ülkü ocaklarının kuruluşu kısa süreli bir kesintiye uğrasa da başbuğ Alparslan Türkeş’in ve Dündar Taşer’in gayretleri neticesinde 1968’de karşılaşılan bütün olumsuzluklara rağmen yeniden açılmış ve bütün üniversitelerde teşkilatlanmalar başlamıştır. Ardından orta öğretimin de Ülkü ocakları bünyesinde teşkilatlanmaya başlaması ile Türk gençliği milli kimliği ile barışmaya başlamış, maneviyatını yeniden yaşamaya yönelmiştir.
Ülkü Ocağı Türk’ün tarihinden getirdiği Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresini diriltmek, Türk milletinin iktisadi, siyasi ve sosyal meselelerine çözüm üretmek, Yok edilmek istenen bir nesli yeniden asli cevheri ile tanıştırmak ve barıştırmak, Türk gençliğini dini değerleri ile donatıp sarsılmaz bir iman sahibi kılarak milletinin hizmetine sunmak geçmişi ile bağları koparılan milletimizi tarihi ile barıştırıp geleceğin milliyetçi büyük Türkiye’sini kuracak nesiller yetiştirmek gayesi ile kurulmuştur.
Ülkü Ocakları milletine karşı derin sevgi ve saygı taşıyan milletinin ızdırapları karşısında çözüm yoları arayan bir kuruluştur.
Ülkü Ocakları rahmetli Başbuğ’un ifadesi ile tıbbiye laboratuarları ile ilahiyat fakültelerinin koridorlarını birleştiren yani ilim ile imanı esas alan kuruluşlardır.
Ülkü Ocakları batıcılığı bir taklitçilik müessesesi haline getiren ve bugün her türlü mesuliyet duygusundan yoksun, milletinin değerlerine küfrederek milletinin ekmeğini yiyenlere karşı milli bir bilincin genç nesillere aktarıldığı mekanlardır.
Ülkü Ocakları bir zamanlar solun ihanete varan tavrı nedeni ile emperyalist sağ ile kavgasını erteleyen ama bugün sağ ve solun iç içe girdiği bir ortamda hainlere karşı milli şuurun diriltildiği yerlerdir.
Ülkü Ocakları Peygamber Efendimizin evi kader mübarek, alimlerin tekkesi kadar kutsal, asker ocağı kadar kıymetli yerlerdir
Ülkü Ocakları ,Allah(c.c.)’ın, Rasulullah(S.a.v.) Efendimize, onunda ümmetine vaaz ettiği hakikatlerin genç nesillere aktarıldığı adreslerdir.
Ülkü Ocakları , Türk milletini buhranlar anaforundan kurtarıp, milli-manevi bütünlüğünü sağlamış , ezel-ebed köprüsünü doğru kurmuş, kökü mazide olan bir ati hareketinin neşv-ü nema bulduğu mekanlardır.
Ülkü Ocakları, yok edilmek istenen bir nesli, YENİDEN MANEVİYATA DÖNÜŞ hareketi ile dirilişini sağlama mücadelesinin verildiği kutlu bir çınar gölgesidir.
Ülkü Ocakları “Ben Türk milletini sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, hile ve rüşvet ile çiğnenen çiğnetilen bir hukuk düzenine, tefeciliğe, kara borsaya yer ve ren bir iktisadi yapılanmaya çağırmıyorum. Türk milletinin Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletine, sevgiye, barışa, kardeşliğe, adalette yarışa kısacası hak yolu hakikat yolu ALLAH YOLUNA çağırıyorum. Haraketin adını isteyen herkese açıklıyorum. YENİDEN MANEVİYATA DÖNÜŞ” anlayışını gönüllere nakşeden kutlu yuvalardır.
Ülkü Ocakları, milliyetçiliği içi kevserle dolu kase olarak gören ve esas değeri kaseye değil kevsere veren; kasenin kevserin nurunu aydınlatması ile değer kazandığına inanan bir neslin yetiştirildiği , bid’at nedir bilmeyen tertemiz Müslüman olma şuuru ile Türk milletini önce bölgesinde lider daha sonra da dünyada en güçlü ülke yapma gayreti ile kutlu davasına hizmet yarışında ülkücülerin yetiştirildiği içi pak dışı pak mekanlardır.
MADEM Kİ Ülkü Ocakları böylesine manevi dinamikleri esas alan o çizgide de insan yetiştirmeyi gaye edinen kutlu mekanlardır, öyle ise bu ocağın mensuplarının da aynı çizgide olması gerekmektedir. Eğer ülkücüler ocaklarının çizgisinde bir istikamete sahip olmazlarsa Cenab-ı Allah’ın “Neden yapmadıklarınızı söyleyip duruyorsunuz?” ikazı ile karşı karşıya kalırlar ki bunun hesabı çok daha zor olur.
Bu sebeple ocaklarla öyle veya böyle bir diyalog içinde olan herkes yaşantısını gözden geçirmeli, inandıklarını yaşamalı, yaşadıklarını anlatmalı ve Ülkü Ocaklarının misyonuna layık olmalıdır.
Kutlu Olsun!.