Bugün at izinin, it izine karıştığı ülkemizde 'milli şuur ve iman' noktasında sağlam bir fikri temele ve şuura sahip olmayanlar, kolaylıkla yollarını kaybederler. Çünkü kimin neyi, niçin, ne adına savunduğunun ayırdımına varmak şuursuz, teşkilatsız, sıradan insanlar için artık pek mümkün değildir.
Günümüzde suret-i haktan görünenlerin Türklüğe verdiği zararı, apaçık düşmanlığını deklare edenler verememektedir. Meseleye bu açıdan baktığımızda, Ülkü Ocaklarının işlevi daha iyi, daha net bir şekilde anlaşılıyor. Bu kısa girişten sonra, şimdi lütfen aşağıdaki bir makaleden yapılmış alıntıları dikkatlice okuyun ve 'ibret vesikası' olarak, -günü geldiğinde çıkarıp, bazı suratlara çarpmak üzere- belleklerinizde saklayın…
" …Denktaş'ı kendi ürettiği demagojik yaklaşımların perdelemesine mahkûm olarak değil, o demagojinin içinden tanımakta yarar var… …Ayrıca Denktaş, plan kabul edildiğinde Rumlar "evlerinize gelip yerleşecekler" demekte; ama tabii ki bunların kimin evleri olduğunu söylememekteydi. Çünkü o da çok iyi bilmekte ki, bu evler bizim değil ve hiçbir zaman da bizim olmadılar…
…Denktaş'ın savunduğu tek kelimeyle hukuksuzluktur: Bugün iş öyle bir noktaya gelmiş halde ki, Denktaş ideolojisi ancak hukuksuzluk üreterek ayakta kalabilmekte ve o hukuksuzluktan beslenerek siyasi güç olmakta…
…Denktaş çevresi AB üyeliğine bu nedenle karşı çıkarken, milliyetçi hamasete ve toprak fetişizmine dayandıkları ölçüde de Türkiye'den destek bulmaktalar. Denktaş, Zaman'daki yazısında açıkça belirttiği üzere, AB yolunun Rumların ürettiği bir tuzak olduğunu öne sürmekte. Sanki kendisi herhangi bir müşterek çözümün peşindeymiş gibi… …Denktaş ve benzerleri… hamaset, demagoji, tehdit ve şantajla karışık bir siyasi söylemi hem Kıbrıslılara hem de Türkiyelilere bastırmaktalar…"
Yukardaki yazılar, Yunanistan'daki Ta Nea veya To Vima ya da Apoyevmatini vb. adlı gazetelerde çıkan bir makaleden pasajlar içerseydi, ilk okuduğumuzda belki biraz kızar ama daha sonra, her satırı 'Türk düşmanlığı' kokmasına rağmen tabii karşılardık.
Çünkü Yunanistan, tarih boyunca, - özellikle de 1453'de Fatih Sultan Mehmet'in Bizans imparatorluğunu yıkıp, İstanbul'u Türklere kazandırmasından sonra,- Türklerle olan münasebetlerini 'barış ve dostluk' değil, 'kin ve düşmanlık' temeline oturtmuş, bunu 'devlet politikası' haline getirmiştir.
Yunanlıların milli ülküsü 'Megali İdea' bile, tamamen bugünkü Türkiye topraklarını hedefleyen bir idealdir. Konuyu daha fazla dağıtmamak için, bu kadar hatırlatmanın yeterli olacağını düşünüyorum. Sadede gelecek olursak, yukardaki buram buram Türk düşmanlığı kokan ve Rum milliyetçiliğine en büyük hizmeti yapabilecek kıvamdaki bu yazı ne Yunanistan'da, ne de Yunan gazetesinde çıktı.
Maalesef bu yazı Türkiye'de yayınlanan bir Türk gazetesinde, hem de kamuoyunda 'İslami hassasiyetlere sahip olduğu' izlenimini bırakmış bir gazete olan Zaman'da yayınlandı. Yazıyı kaleme alan ise, Etyen Mahçupyan isimli bir Ermeni…
Bu vatandaş, 14 - Aralık'ta yapılan Kıbrıs seçimlerinden önce, Denktaş aleyhine aralıksız tam 6 (altı) yazı yazarak adeta bir misyonu yerine getirmiştir. Yukardaki pasajlar da son yazısı olan 'Denktaş'ı daha da tanıyalım' başlıklı olanından alınmıştır. Ülkücüler olarak bizim, Türkiye'de yaşayan azınlıklara karşı, devletimizi, vatanımızı, milletimizi ve değer yargılarımızı yok etmeye yönelik faaliyetlerde bulunmadıkları sürece, hiçbir önyargımız, düşmanlığımız yoktur, zaten fıtratımız ve inancımız gereği, olamazda…
Ancak, özellikle "…Denktaş, plan kabul edildiğinde (Annan planını kastediyor.) Rumlar 'evlerinize gelip yerleşecekler' demekte; ama tabii ki bunların kimin evi olduğunu söylememekteydi. Çünkü o da çok iyi bilmekte ki, bu evler bizim değil ve hiçbir zaman da bizim olmadılar…" diye yazma cüreti gösteren bir Ermeni'ye müsamaha göstermemizi de kimse ama kimse bizden beklememelidir. Buna ' dinlerarası diyalog ve hoşgörü' adı altında Hıristiyanlarla 'al takke, ver külah - canciğer kuzu sarması' olup, ülkemizde yapılacak misyonerlik faaliyetlerine kapı aralayanlar da dahildir.
Çünkü biz bu ve bunun gibi milletimizi derinden ilgilendiren konuları değerlendirirken, ölçütümüz , bazı insanların 'salya, sümük' ağlaması değil, Kur'an-ı Kerim'deki ' Fe veylün lil müsallin - ellezine hüm an salatihim sahun - ellezine hüm yüraun ( Fakat yazıklar olsun o namaz kılanlara ki; namazlarında yanılmaktadırlar. Onlar ki, gösteriş yaparlar)*' ayetleridir. Bunu da konuya açıklık getirmesi için anti-parantez belirtmekte yarar görüyor ve diyoruz ki;
Evet Etyen efendi, o evler sizin değil ve hiçbir zaman da sizin olmadı. Çünkü o evler, Türklerindir. Hem de nasıl ki Türklerin güneydeki evleri, bugün Rumların olduysa, işte aynen öyle Türklerindir. Değerlerimizi içselleştirememiş 'Türkiyeli azınlıklar', düşmanlıktan ve kıskançlıktan çatlasa da bu durum değişmeyecektir. Ha ! Bu arada;
- 'Bizim milli ve dini değerlerimize apaçık düşmanlık gösteren bir kişi, nasıl oluyor da İslami hassasiyetlere sahip olduğu iddiasındaki bir gazete olan Zaman'da yazıyor' diye soracak olursanız;
- 'Ona Rufailer karışır' derim.
Yoksa doğrusu 'ona Fethullahçılar karışır' mı olmalıydı ?
Neyse, sürç -ü lisan ettikse affola…
Allah'a emanet olunuz…
*= Maun suresi/ 4-5-6.ayet