Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Atatürk Soyadının Verilişi:
Yazan: Korhan Koral-
.
Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cafer Ulu, hazırladığı doktora tezinde, Türk Dil Kurumu’na yaptığı katkılarıyla bilinen Agop Martayan Dilaçar’ın Mustafa Kemal’e ‘Atatürk’ soyadını önerdiği belirtiliyor. Bu konu, bugüne kadar hemen hemen gizli kalmış, ancak geçmiş dönemlerde sadece Ermeniler tarafından dillendirilmiştir. İstanbul’daki Ermeni Kilisesi tarafından yayımlanan “75. yılda Türkiye Ermenileri” adlı yıllıkta, Ermeniler, Atatürk soyadını Martayan’ın bir TDK toplantısında önerdiğini ve önerinin kabul gördüğünü, toplantı kayıtlarına da geçtiğini ifade ediyor. İsmet Paşa ve 22 arkadaşının 24 Kasım 1934’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) kanun teklifi vermesiyle başlayan süreçte adımlar hızlı atılmış ve aynı gün 2865 sayılı Resmî Gazete’de 2587 numaralı kanunla Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Atatürk soyadı verilmişti. Dilaçar, Bulgaristan’dan, Atatürk’ün özel davetlisi olarak Türkiye’ye gelmiş, 26 Eylül 1932’de toplanan I. Dil Kurultayı’na katılmıştı. Filoloji konusunda özellikle de Türkçe üzerine yürüttüğü çalışmalarla tanınan Dilaçar’ın Mustafa Kemal’le olan bağlantısı, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar uzanıyordu. Savaş başlayınca 19 yaşındayken Türk Ordusunda silah altına alınmış, önce Kafkas cephesine ardından Tehcir Kanunu kapsamında Şam’a gönderilmişti. Mustafa Kemal’le dostluğu Şam’da başlamıştı. Bu ilişki ileriki yıllarda gelişmiş ve Dilaçar, 18-25 Ağustos 1934 tarihleri arasında düzenlenen II. Türk Dil Kurultayı’ndan sonra Türk Dil Kurumu (TDK) başuzmanlığına getirilmişti. Çalışmaları sebebiyle her zaman Atatürk’ün takdirini kazanan bu vatandaşa 1935’te Mustafa Kemal’in emriyle Dilaçar soyadı verilmişti. Atatürk Dil ve tarih üzerine yürüttüğü çalışmaların hemen hemen hepsinde Dilaçar’ı da yanında bulundurmuştur.
Atatürk, soyadını almasının hemen ardından, Latin harfleriyle soyadını simgeleyen bir imza kullanmak ister. Yine bir Ermeni’nin ismi gündeme gelir. O dönemde Robert Kolej’de Matematik ve Kaligrafi hocalığı yapan Hagop Vahram Çerçiyan’dan Atatürk için imza hazırlaması talep edilir. Devrin TBMM’sinde milletvekilliği görevini yürüten eski bir öğrencisinin meseleyi kendisine aksettirmesi üzerine bir gecede 5 farklı imza denemesi ortaya çıkarır. Ertesi gün kendisine gelen görevliye imza örneklerini teslim eder. Aradan 3 gün geçince, Çerçiyan’a Cumhurbaşkanı Atatürk’ten bir mektup gelir. Mustafa Kemal, imzalardan birini seçtiğini ve çalışmalarından dolayı teşekkür ettiğini bildirmektedir.
Tüm bunlar bize şu gerçekleri gösterir: Atatürk, kabul ettiği soyadından da anlaşılacağı gibi, Türklüğüyle gurur duyan ve Türklerin Atası olma vasfını, milletinin de kabul edip coşkuyla kullandığı bir büyük liderdi. Peki Atatürk’ün özellikle yaptığı ve yaptırdığı tarih çalışmalarıyla çok daha iyi aydınlanmaya başlayan Türkler’in kökeni meselesine göre, varlığı binlerce sene geçmişe giden bir Ulusun son dönemde ortaya çıkmış bir Atası olmayı Atatürk neden istemişti? Bunun birinci nedeni onun Türk milletine duyduğu sarsılmaz hayranlıktır. İkinci nedeni ümmetleşmiş ve ulusal bilincini kaybetmiş eski bir ulusun gerçek anlamda dirilmesine vesile olmuş bir Ata olmasıdır. Üçüncü nedeni, Onun Türklük tanımının, salt bir ırk birliğini değil, kültür birliğini içeren bir tanım olması ve bu anlamda bu tanımla birleştirdiği Ulusun da gerçekten Atası olmasıdır. O nedenle Türklüğünü yada Türklüğü kesinlikle bir kompleks meselesi yapmamış, kendini Türk hisseden herkesi Türk görmüştür. Bununla birlikte, ona göre Türkiyedeki Ermeniler de dahil tüm halklar, gerçekten de, derin geçmişinlerinden Türk kanıyla gelen topluluklardı. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da, asırlardan beri bir arada yaşayan halkların bu gerçeği bilip kabul eden bireyleri, zaten kendilerini Türk olarak adlediyordu. Dilaçar’da bunlardan biriydi. O nedenle Mustafa Kemal’e Ata-Türk demişti…