BİR KÖŞK İÇİN BİR AĞAC FEDA EDİLMEZ…
Atatürk’ün sağlık nedeniyle Yalova’daki köşkte kaldığı yıllarda buraya görevli ya da konuk olarak gelip gidenler artmıştı. Üstelik, gereksinimleri İstanbul’dan karşılanıyordu.
Deniz yolu ile Atatürk’ün çiftliği ve termal tesislerine giden karayolu arasında bir bağlantı istasyonu görevi görsün diye bir binanın yapımına girişildi. Vapur bekleyenler ya da vapurdan inenler burada dinlenebileceklerdi. Ayrıca Atatürk’ün deniz kıyısına indiğinde soluklanacağı bir yer olarak düşünülmüştü. Bu bina iki katlı ahşap bir köşk olarak tasarlandı. Yetkililer, Atatürk’ün doğa sevgisini bildikleri için binayı asırlık bir ağacının altına yaptırdılar.
Ne var ki, ağacın o kadar yakınına sokulmuşlardı ki, bina yükselince koca koca dallar arasında kalıverdi. Asırlık ağaç yeni sürgünler verip yapraklanınca köşkü tehdit eder oldu. Bu durum karşısında akla ilk gelen şey ağacı kesmek oldu. Ancak Atatürk’e danışmadan bu işe cesaret edemediler.
Atatürk, “Bir köşk için bir ağaç feda edilmez”
İstanbul’dan, Tramvay şirketinden mühendis ve teknisyenler getirtti. Bina ceraskalla askıya alındı. Altına yaylar döşendi. Ağır ağır kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırıldı.
Bütün bu işler olurken Atatürk olanı biteni dikkatle izledi ve oradan ayrılmadı.
Üzerinde fazlaca durulmamış, yeterince değerlendirilememiş bu olayın öyküsü, bir iki kaynakta Yalova çiftliği içindeki bir köşkte olmuş gibi anlatıldığını gördük.
Ancak elde ettiğimiz fotoğraflar, olayın deniz kıyısında olduğunu açıkça kanıtlamaktadır.
Kurtuluş Savaşı günlerinde, Atatürk, birgün Ankara karargâhında, yemek yedikleri masanın üstünü çok çıplak bulmuştu. “Şöyle bir iki çiçek yok mu, ıslatıp masaya koysanız!. demişti. O zamanlar Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın masasını süsleyecek bir demek çiçek bile bulunamamıştı. Daha sonra Çankaya’ya yerleştirdiği zaman, Paşa bahçesinde çiçek yetiştirmeye başladı. Mayıs 1922’de Ankara’ya gelen Moskova Sefiri Ali Fuat Cebesoy’u Gazi, Çankaya’da çiçek tarlalarının arasında kabul etti. Silah arkadaşlarından biri, ötekine, Moskova izlenimlerini anlatıyor, ondan da Sakarya Zaferinin ayrıntılarını öğrenmek istiyordu. Gazi bir ara, tarlalarda filizlenen çiçek fidanlarını gösterdi: “Bakınız Ali Fuad Paşa” dedi. “Bunlar da, bizim Ankara toprağı üzerinde kazandığımız zaferler…”
Sıkıntılı, sıcak bir günün akşamında Gazi, köşkün bahçesinde gezinmekteydi. Ufukta güneş batmak üzere, Ankara, uzaklarda, bunaltıcı bir sis bulutunun içindeydi. Aradaki boş arazide ise toz hortumları gökyüzüne yükseliyordu. Gazi, köşkün genişletmesiyle uğraşanlar arasında olan Arif Hikmet Koyunoğlu’na “Nasıl, Ankara’yı hükümet merkezi yapmakla iyi ettim mi?” “Nasıl, Ankara’yı hükümet merkezi yapmakla iyi ettim mi?” diye sordu. Arkasından hemen ikinci soruyu da getirdi: ”Neden?”
Oradakilerden kimi “siyaset gereği” dedi, kimi “strateji ve savunma nedeniyle” dedi. Hatta biri çıkıp, işi Ankara’nın silüetindeki estetiğe bağlayıp: “Kayalık güzeldir, Paşam” bile dedi. Herkes bir şeyler söyledikten sonra Atatürk, “Bu söylediklerinizin hiçbiri, Ankara’nın hükümet merkezi yapılması için inandırıcı nedenler değil. Ben Ankara’yı başkent yaparken güttüğüm amaç, Türk’ün olmazı olur kılan büyük gücünü dünyaya bir kez daha kanıtlamaktı. Bir gün gelecek, şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villaların arasında uzanan yeşil alanlar, asfaltlarla bezenecek, burada yeşil bir kent doğacak… Hem bunu hepimiz, çok yakın bir gelecekte göreceğiz.”
Cumhuriyetin ilânı günlerinde İstanbul’ün ünlü çiçekçisi Yorgo Sabuncakis, Şehremini Nevzat Bey tarafından adeta apar-topar Ankara’ya getirildi, Gazi’nin huzuruna çıkartıldı. Gazi, Sabuncakis’ten Ankara’da bir hafta içinde bir çiçekçi dükkanı açmasını istedi. Sabuncakis için böyle bir iş yeri açmak o kadar kolay değildi. Henüz bir sosyetesi gelişmemiş, kocaman bir yangın olan kasaba kılıklı bu Anadolu kentinde çiçeği kim satabildi? Ankara’da o tarihlerde doğur dürüst bir manav bile yoktu. İstanbul’da da kurumlaşmış tek çiçekçi kendisydi. Bu kaygısını açıkça dile getirdi.
Gazi ona: : “Kime çiçek satacağını soruyorsan, bana tabii…” diye karşılık verdi. . “Kimse çiçek almazsa, hepsini ben alırım.” Sabuncakis’e o zamanlar adı Taşhan olan Ulus meydanına bakan Millet Bahçesi köşesinde bir yer verildi ve Ankara’nın ilk çiçekçi dükkanı, Cumhuriyetle hemen hemen yaşıt olarak orada açıldı. Yeni başketin yeni sosyetesi kısa zamanda çiçek alıp, çiçek armağan etmeye, törenlere çiçekler göndermeye çalıştı.
Gazi, Latife Hanım’la evlendikten sonra, Çankaya’daki bağevi onarılarak büyütülmüştü. Bu arada köşkün bahçesini yeniden düzenlemek üzere İzmir’den bir Peyzaj Mimarı da getirilmişti.
Peyzaj Mimarı (bir anlatışa göre bu kişi bahçe uzmanı Mevlüt Baysal’dı) bir gün inceleme yaptıktan sonra bazı plânlar çizdi. Ve bu projelerini Gazi ile birlikte bahçeyi gezerlerken, ona aktarıyor. Gazi de dikkatle mimarı dinliyordu. Büyük bir kayın ağacının yanına geldiklerinde peyzaj mimarı:
-“Bu ağacı keseceğiz Gazi Hazretleri, çünkü yolu engelliyor" dedi.
Atatürk birden durdu. Kızdığı her hâlinden belli oluyordu.
-“Vay benim vay” dedikten sonra,
-“Senin ömründe onun gibi bir ağaç yetiştirmişliğin var mı ki fütursuzca ‘keselim’ diyorsun?'' dedi.