Kürşad Ergenekon
| Konu: La Ilahe Ilallah... Paz Mart 22, 2009 3:35 pm | |
| "Lâ İlâhe İllâllah", iman ile küfrün yol ayırımıdır. Varlığın gayesi/yaratılışın gerekçesi olan kulluk, ancak "Lâ İlâhe İllâllah" hakikatinin doğru anlaşılması ile gerçekleşebilir. Bu kabul, sözün telâffuzundan öte anlamıyla birlikte gereklerine teslim olmakla sağlanır. İnsan-Allah, insan-çevre ilişkisi, bu hakikatin içselleşirken sosyalleşmesi üzerine anlam kazanır. Bu tercih öylesine ehemmiyet arz eder ki, "o" doğru anlaşıldığında her şey doğru anlaşılacak; "o" yanlış anlaşıldığında her şey yanlış anlaşılacaktır. Zira bu hakikat bir defaya mahsus bir kabul itirafı olmayıp karşılaşılan her bir sorun karşısında kendisine yeniden başvurulması gerekli bir ölçü, formül hatta mutlak bir kriterdir. Yaşama dair değişkenler karşısında tevhidin gözetilmemesi, doğru yoldan sapma riskini kaçınılmaz kılacaktır. İlkokulda öğrenilmeye başlanan harfler ve rakamlar yaşamın sonraki her bir okuma-yazma eyleminde nasıl zorunlu ise "müslümanca" duruş belirleyebilmek için de yaşamın her anında "lâ İlâhe İllâllah" öylece bir zorunluluktur.
Allah Resulüne (s) yapılan uzlaşı tekliflerine verdiği cevaplar da maalesef sonraki kuşaklar tarafından gereği gibi değerlendirilmemiştir. Bu tekliflerin, davetin en zorlu dönemlerinde yapılıyor olması da manidardır. Ancak yaşanılan zorluklar takınılması gerekli tavrı değiştirmiyordu. Peygamberimiz, Ebu Cehil’in, "bizden istediğin nedir?" sorusuna verdiği cevapta net ve kararlıdır: "Sadece putlardan vazgeçip Allah’u Teâla’ya ibadet etmenizdir." Ebu Cehil’in, "sen bizden başka bir şey isteyemez misin?" teklifine karşılık ise Allah Rasûlü; "gökyüzünden güneşi indirip elime koysalar yine bu sözden yani "lâ İlâhe İllâllah"tan vaz geçmem" diyordu. Peygamberimiz, mücadelenin her aşamasında tevhidî tavrını tekrarlamıştır. O, "lâ İlâhe İllâllah"a muhalif çözüm (!) önerilerine yönelik, "Ben huzur ve rahat aramaya görevli değilim. Hicrette Allah-u Teâlâ’nın emrini beklerim. Ne emrederse ona göre hareket ederim" diyerek stratejisinin de Allah (c)’ın emirine dayalı olduğunu bildirmiştir. Görülüyor ki, davanın, başı da sonu da aynı hakikattır. Bununla da yaşanılanların, anın haberî olmakla birlikte sonraki kuşaklar için inşâî bir nitelik taşıdığı tescil edilmektedir.
Peygamberimizin Ebu Cehil’e cevabındaki "Sadece putlardan vazgeçmeniz", farklı ifadelendirmeyle; "Allah’tan başka İlâh olmadığına inanmanız" uyarısını onlar çok iyi anlıyorlardı. Onlar, dini, bütünüyle Allah’a has kılmanın, hayatlarına nasıl bir değişim getireceğinin farkındaydılar. Nitekim davetin zorlu yıllarında, "Mekke halkının, "Ya Muhammed! eğer dilersen biz senin tanrına tapalım. Sen de bizim tanrılarımıza tap" dediklerinde, Allah, ümit ve direniş telkiniyle, "yalnız Allah’a kulluk et" diye emrediyordu. Tevhid mücadele tarihinde çok farklı değişim gerekleri bu olgu ile anlam kazanmış, değişimin yönünü bu kelime belirlemiştir. Rasûlullah (s), "Ey insanlar lâ İlâhe İllâllah deyin felâhı bulacaksınız" derken, Ebu Lehep ise ardından giderek; "bu adam sizi Lât ve Uzzâ’dan uzaklaştırıp bid’ate ve sapıklığa götürmek istiyor. Sözlerini hiç dinlemeyin ve O’na itaât etmeyin. Bu yalancıdır" diyordu. Ebu Lehep bunu söylerken kendisinden istenenin kuşkusuz sadece lafızdan ibaret bir kabul itirafı olmadığını iyi biliyordu. Arap toplumunda akrabalık bağı son derece ehemmiyetliydi. O’nun, böyle bir yapıda karşı çıkmayı göze alması, değişim talebinin boyutunu ortaya koymaktadır. O’nun, Kur’an’da ismiyle zikredilmeye taşıyan canhıraş karşı çıkışı bundandı. O, Peygamber yakını olması itibariyle mesajı etkisiz kılmaya çalışırken, buna mukabil Peygamberimiz(s)’de yakınlarına rağmen dinin değişmezlerini yani lâ İlâhe İllâllah’ı tekrarlıyordu.
Sözün özü, "lâ İlâhe İllâllah" hakikatinin doğru anlaşılması her meselenin doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. Çünkü o söz, var oluş hakikatinin önü ve sonudur. O söz, özdür. ‘Kopmak bilmez kulp’ olarak ona kilitlenmek, ona tutunmak zorunluluğumuz vardır. İslâmî kimliğin başlangıcı olan iman için "lâ İlâhe İllâllah" gerekli olduğu gibi, İslâmî mücadelenin sonu olan şahitlik de vefa da yine "lâ İlâhe İllâllah" ile mümkündür. Bu mübarek kelime salt bir akide olmayıp yaşamın tümüne müdahaleyi hedefleyen İlâhi bir yönlendirmedir.Iste o nedenle ISLAMIN tek ve biricik sartidir... | |
|