Hava Soğuktu ve Kar Yağıyordu
Evet. soğuk bir Nisan akşamıydı...
Ankara'da lüks bir otelin önünde hareketlenmeler
arttı. Siyah bir Mersedes kapıya
yaklaştı...Otelden çıkan yaşlı adam biraz yorgun fakat yaşından
beklenmeyecek dinç adımlarla arabaya yaklaştı.
Buyrun Başbuğum...
Yaşlı lider arabanın arka koltuğuna oturdu. Oldukça
yoğun ve yorucu bir günün sonundaki
bu nişan töreni onu daha fazla yormuştu...
Araba hareket etti. Nisan ayına göre oldukça soğuk
bir hava vardı dışarda ve ara sıra
da kar atıştırıyordu. Araba Ankara'nın caddelerinde
hızla ilerlemeye başladı. Yaşlı bilge lider
pencereden dışarı karanlığa doğru bakıyor, hiç
konuşmuyordu. Birden terlediğini farketti.Soğuk
bir terdi bu...
Şofore seslendi;
- Evladım sıcak oldu. Şu kaloriferi kapatıver..
- Başüstüne efendim.
Gözü yine dışarıda idi.. Karanlığın içine doğru
uzaklarda birşeyler görmek istercesine
dalgın dalgın bakıyordu... Aniden göğsünün tam ortasında bir basınç hissetti.
Ardından şiddetli bir ağrı buna eşlik etti. Nefes almakta bir an zorlandı. Gömleğinin üst
düğmesini çözdü ve kravatını gevşetti. Kısık bir sesle;
"Kendimi pek iyi hissetmiyorum" dedi...
Olağandışı bir durum olduğu ortada idi. Araba ani bir
manevra ile en yakındaki Çankaya
Hastanesi'ne yöneldi. Yaşlı ve bilge lider yine
pencereden dışarı karanlığa bakıyordu.
Hava soğuktu ve kar atıştırıyordu...
İri bir kar tanesi gökte süzüldü, süzüldü ve siyah
Mersedes'in arka yan camına kondu.
Yaşlı ve bilge lider kar tanesine baktı. Beyaz kar
tanesi büyüdü, büyüdü...
Şimdi tüm dünya o kar tanesindeydi adeta...
Ak sakallı ve nur yüzlü bir ihtiyar gülümsüyordu
oradan...
- "Vakit tamam galiba" dedi bilge lider..
Ak sakallı, nur yüzlü ihtiyar başını hafifçe salladı.
Bir nur huzmesi arabayı içine aldı...
- "Daha yapacak çok şey vardı" diye geçirdi içinden
bilge lider. Buna rağmen içinde tarif
edemeyeceği bir huzur vardı...
- Sen dünya imtihanını başarı ile verdin. Çok güzel
işler yaptın. Kalan işleri senin
yetiştirdiğin milyonlar tamamlayacak.
Ak sakallı, nur yüzlü ihtiyar gülümsüyordu...
Yaşli ve bilge lider başını arkaya doğru yasladı. 80
yıla sığan bir ömrün, çekilen
çilelerin, verilen mücadelelerin, tabutlukların,
cezaevlerinin sonuna gelmişti. 40'larla başlayan
, binlerle devam eden ve milyonlara ulaşan bir büyük
davanın bayraktarı artık bayrağı devrediyordu.
Hava soğuktu ve kar yağıyordu...
Yaşlı ve bilge liderin gözü yine o kar tanesinde idi.
Binlerce, milyonlarca kalabalık ona
bakıyor, el sallıyordu. Ay-yıldızlı, üç hilalli ve
bozkurtlu bayraklar dalgalanıyor; tuğlar
rüzgarda uçuşuyordu...
Derinden gelen bir marş ilahi nağmelerine
karışıyordu...
"Çırpınırdın Karadeniz Bakıp Türk'ün Bayrağına,
Ah ölmeden bir görseydim Düşebilsem Toprağına..."
Sesler derinleşti, bayraklar, tuğlar, tuğlar,
binlerce-milyonlarca kalabalık küçüldü,
küçüldü ve tüm Dünya o kar tanesinde kayboldu gitti...
Sonrası sessizlik, nurlu bir aydınlık ve huzurdu...
- Başbuğumuz öldü! diye haykırdı genç bir adam.
Bayındır Hastanesi'nin yoğun bakımında
saatlerdir uğraşan doktorlara aldırmaksızın ak
sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar genç adama yaklaştı.
- "Alparslan Türkeş öldü", dedi.
-Her fani gibi ölümü o da tattı.. Ama şunu unutma,
başbuğ ölmedi,ölmeyecek.
Başbuğ ancak onun sizlere verdiği bayrak yere düşerse
ölür..
Ak sakallı, nur yüzlü ihtiyar birden ortadan
kayboldu...
Hava soğuktu ve kar yağıyordu...
Ankara'nın caddelerini, sokaklarını dolduran
milyonlar yağan kara ve soğuğa aldırmadan
Ay-yıldızlı bayrağa sarılı tabutun ardından tekbir
sesleri ile yürüyordu. Milyonların yüreklerinin
derinliklerinden gelen haykırışlar Başkent semalarını
dolduruyordu:
- Başbuğ ölmez, vatan bölünmez!...
Gökten süzülen iri kar tanesi kalabalığın önündeki
tabutun üstüne yıldızın tam ortasına
bir gelin süsü gibi kondu. Tabutun yanında ak sakallı,
nur yüzlü bir ihtiyar bağırıyordu:
- Ya Allah!, Bismillah!, Allahuekber!..
Evet, Ankara'da hava soğuktu ve kar yağıyordu...