CcC_Bozkurt_CcC Başçavuş
| Konu: 27 Mayıs 1960... Unutmadık C.tesi Mart 21, 2009 1:40 pm | |
|
27 Mayıs 1960 Cuma günü sabaha karşı Kurmay Albay Alparlsan Türkeş radyodan ihtilal bildirisini okurken... UNUTMADIK: SELAM SİZE BAŞBUĞ'UM, SELAM SANA 27 MAYIS... 27 Mayıs 1960 Cuma günü sabaha karşı Ankara Radyosu, bir "ihtilal Bildirisi" ile yayına başlıyor, bu tarihi bildiriyi, Kurmay Albay Alparslan Türkeş okuyordu. "Dikkat!.. Dikkat!.. Muhterem Vatandaşlar, Radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz Silahlı Kuvvetlerimizin sesi, bir dakika sonra sizlere hitap edecektir..."
Kurmay Albay Alparslan Türkeş, "İhtilalin Kudretli Albayı" ve "Fiili Başbakan"ı oluyordu... Ancak bir süre sonra ihtilalciler arasında anlaşmazlıklar çıkıyor ve ekip ikiye ayrılıyordu...38 ihtilalciden 14'ü ansızın gözaltına alınıyor ve sürgün ediliyordu. Kurmay Albay Alparslan Türkeş, sürgün edilenlerin başını çekiyor ve Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'ye gönderiliyordu.
KURMAY ALBAY ALPARLSAN TÜRKEŞ'İN 27 MAYIS 1960 TARİHİNDE RADYODAN OKUDUĞU İHTİLAL BİLDİRİSİ "Dikkat!.. Dikkat!.. Muhterem Vatandaşlar, radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz Silahlı Kuvvetlerimizin sesi, bir dakika sonra sizlere hitap edecektir. Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır. Bu harekete Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri, içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partilerüstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zaman adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz, hiçkimse hakkında şahsiyata müteallik tecavüzkar bir fiile müsaade etmeyeceği gibi, edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, her vatandaş kanunlar ve hukuk premsipleri esaslarına göre muamele görecektir. Bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin, aynı soydan gelmiş evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle ve anlayışla muamele etmeleri ıstıraplarımızın dinmesi ve milli varlığımızın selameti için zaruri görülmektedir. Kabineye mensup şahsiyetlerin, Türk Silahlı Kuvvetlerimize sığınmalarını rica ederiz. Şahsi emniyetleri, kanunun teminatı altındadır. Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. Gayemiz, Birleşmiş Milletler Anayasası'na ve insan hakları prepsiplerine tamamıyla riayettir. Büyük Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" prensibi bayrağımızdır. Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadıkız. NATO'ya inanıyoruz ve bağlıyız. CENTO'ya bağlıyız. Tekrar ediyoruz; düşüncelerimiz, yurtta sulh, cihanda sulhtur. Türkiye dahilinde bütün garnizonlarındaki Garnizon Komutanları, o yerin mülki ve askeri idaresine el koyacaklar ve vatandaşlarını her husuta emniyetini sağlayacaklardır."
27 MAYIS İHTİLALİ AKABİNDE, TÜRK SİYASİ TARİHİNDE "14'LÜLER" OLARAK BİLİNEN EKİP VE SÜRGÜN EDİLDİKLERİ ÜLKELER - Alparslan Türkeş : "Yeni Delhi" (Hindistan) - Muzaffer Özdağ : Tokyo (Japonya) - Dündar Taşer : Rabat (Fas) - Orhan Kabiyay : "Brüksel" (Belçika) - Orhan Erkanlı : Mexico City (Meksika) - Münir Köseoğlu : Stockholm (İsveç) - Mustafa Kaplan : Lizbon (Portekiz) - Muzaffer Karan : Oslo (Norveç) - Şefik Soyuyüce : Kopengag (Finlandiya) - Fazıl Akkoyunlu : Kabil (Afganistan) - Rıfat Baykal : Tel-Aviv (İsrail) - Numan Esin : Madrid (İspanya) - İrfan Solmazer : Lahey (Hollanda) - Ahmet Er : Trablus (Libya)
ALPARSLAN TÜRKEŞ'İN SÜRGÜNDEN DÖNÜŞÜ Alparslan Türkeş'in 815 günlük sürgün hayatı 22 Şubat 1963'de sona ermiştir. Hindistan'dan ailesi ile birlikte Lübnan'a gelen Türkeş burada eşi ve çocuklarını Beyrut'tan Ankara'ya gönderdi. Kendisi ise İsviçre'ye geçti. Burada Dündar Taşer ile görüştü. Daha sonra Bern, Brüksel ve Paris'e geçerek 14'ler grubunun diğer mensuplarıyla buluştu. Avrupa'da bulunduğu süre içinde arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerde daha çok Türkiye'de takip edecekleri siyasetin nasıl olması gerektiği üzerinde fikir yürüttüler. Bu görüşmelerden sonra Muzaffer Özdağ ile Türkiye'ye doğru yola çıktılar. Yugoslavya'ya geldiklerinde Muzaffer Özdağ'ı Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye gönderdi. Kendisi ise Üsküp, Makedonya üzerinden Selânik'e geçti. Burada Batı Trakya Türkleri ile çeşitli görüşmeler yaptı. Nihayet 22 Şubat 1963 günü Kapıkule'den giriş yaparak Edirne'ye geldi. Edirne'de Muzaffer Kaplan ve kalabalık bir vatandaş topluluğu tarafından karşılandı. Kafile hâlinde İstanbul'a geldi. İstanbul'da basın toplantısı yaparak daha önce hazırlamış olduğu "Millete Beyanat" adlı metni Türk milletine sundu. 24 Şubat'ta ise Ankara'ya geldi. Alparslan Türkeş'in yurda dönüşü münasebetiyle yayımladığı beyanatı önemine binaen aşağıya alıyoruz;
"Sevgili Vatandaşlarım, Ülkü ve inancından vazgeçmez bir insan olarak, iki yıl önce aranızdan ayrılmış uzaklara gitmiştim. Bugün yine aynı azim ve imanla dolu ve Türk milletinin geleceği hakkında büyük ümitler taşıyarak, sevinç ve heyecan içinde tekrar sizlere kavuşmuş bulunuyorum. Sizlerden biri ve sırdan bir vatandaş bulunmak övünç ve heyecanımın tek kaynağını teşkil etmektedir. Söze başlarken, millet iradesinin her şeyin üstünde tutulmasını ve ona herkes tarafından saygı ve itaat gösterilmesini, bir selâmet yol olarak gördüğümü tekrar belirtmek isterim. 27 Mayıs sabahı yazarak sizlere radyodan yayınladığım yazımın mana ve ruhuna daima sadık kaldım ve bugün de memleketin huzur ve yükselişini bu beyanatın belirttiği ruh ve yönde görmekteyim. Irk, din ve mezhep farkı gözetmeksizin, vatandaşların refah ve saadetini sağlamak ve insana değer veren insanca bir zihniyetle memlekette huzur ve istikrarı sür'atle tesis için her çeşit gayret gösterilmelidir. Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ilkelere daima bağlı kalınmalı ve hürmet edilmelidir. Mübarek vatan topraklarına ayak bastığım şu günlerde sizlere 27 Mayıs'ın gayelerini, her türlü hırslı ve bencil tutumlara karşı göğüs germiş yetkili bir kimse olarak açıklamakta fayda görüyorum.
Sevgili vatandaşlarım, 27 Mayıs hiçbir parti ve zümreye karşı ve herhangi bir şahıs, zümre ve parti lehine bir hareket olarak yapılmamıştır. 27 Mayıs iktidarda bulunan bir partiyi silâh zoru ile iktidardan indirip onun yerine bir muhalefet partisini oturtmak için, yani adî bir hükûmet darbesi olarak düşünülmemiştir. Onun kökleri, asil gayeli kaynaklara inen derinliklerdedir. Bunun aksini söylemiş ve söylemekte bulunanlar memlekete büyük zarar vermiş ve hâlen de vermeye devam eden kimselerdir. 27 Mayıs, sefalet, yokluk ve karanlık içinde sahipsiz olarak bırakılmış bulunan köylü ve halk kitlesini en kısa yoldan ve hızla modern uygarlığa ulaştırmak, Türk devletini kendi gücü ile ayakta durabilecek hâle getirmek için yapılmıştır. 27 Mayıs, politika bezirgânlıkları ve şahsî menfaat hırsları ile tehlikeye düşürülen Millî Birliği korumak, kardeş kavgasına meydan vermemek gayesiyle yapılıştır. 27 Mayıs, memleketin savunma gücünü en yüksek dereceye çıkarmak, Türk Silâhlı Kuvvetlerini II. Cihan Harbi başından beri terkedilmiş olduğu, ihmal ve bakımsızlık çukurundan kurtarmak için yapılmıştır. 27 Mayıs, topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak, bütün milleti içine alan bir yardımlaşma teşkilatı kurarak hiçbir vatandaşı yardımsız ve sahipsiz bırakmamak için yapılmıştır. 27 Mayıs, güzel sanatlar ve spordan halk hizmeti için faydalanarak aydınları ve gençleri köylere ve halkın içine gönderip, halkla harman ederek, memleketi hızlı kalkındırmak için yapılmıştır. 27 Mayıs, Ülkü ve Kültür Birliği ve Türk Kültür Dernekleri gibi kurullarla uyanıklık sağlamak ve millî kültürü geliştirerek Millî Birliğimizi sağlamlaştırmak için yapılmıştır. 27 Mayıs, ilmî meş'ale yaparak hızla kalkınmak ve Türk milletini en kısa zamanda atom ve feza çağına sokmak için yapılmıştır. 27 Mayıs, Türkiye'yi muzır cereyanların manevî istilâsından kurtarmak ve onu millî özelliğe sahip hür bir fikir ve vicdan hayatına kavuşturmak için, yani kısacası Türk Rönesansını yaratmak için yapılmıştır. Muhterem Vatandaşlarım, Bugünkü tutum ve hızla yukarıda sıralanan hedeflere kaç yüz senede ulaşılabileceği düşünülmeli ve bu geçecek yüz yıllar sırasında, modern memleketlerin bizi beklemeyecekleri de hesaba katılmalıdır. Sevgili vatandaşlarım, Bugün dünya atom ve feza çağının eşiğinden içeriye adım atmış bulunmaktadır. On dokuzuncu yüzyılda meydana gelen ilmî ve teknik gelişmeler, nasıl sosyal, ekonomik ve politik hayatı alt üst etmişse, gelmekte olan atom ve feza çağı da büyük değişikliklere sebep olacaktır. Bir sıçrama yaparak çağlar üzerinden atlayıp atom ve feza çağına girmek zorundayız. Türkiye bir varolmak veya yok olmak dâvasıyla karşı karşıyadır. Bizi birbirimize düşürmek ve devletimizi parçalamak için içte ve dışta tehlikeli cereyanlar gelişmektedir. Birbirimize karşı davranışlarımızda, daima karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörürlük duygusu hâkim olmalıdır.
Siyasî partiler, bir saltanat vasıtası ve bir gaye olarak değil, sadece memlekete ve millete hizmet için bir vasıta olarak kabul edilmelidir. Her kim olursa olsun, bütün vatandaşlara karşı şefkat. Sevgi ve kanun himayesi şart sayılmalıdır. Fikirlerini kabul etmediğimiz veya şahsî aykırılığımız bulunanlara da, insanca, hukuk düzeni içinde işleme tabi tutulması esas olmalıdır. Millet ve memleket faaliyetleri, ilim ve tekniği her şeyin üstünde tutan bir görüşle düzenlenmeli ve iktisadî hayat hemen harekete geçirilmelidir. Türkiye'mizin endişesiz yarınına güvenen çalışkan insanlar diyarı olarak ufuklarda yükselmelidir. Aziz vatandaşlarım, Türk milleti bölünmez kutsal bir bütündür. Bizler belirli bir fikir ve davayı temsil ile onun bayrağını taşıyan insanlarız. Bizi şu veya bu siyasî teşekküle izafe etmek yerine bütün bir milletin sadece hâdimi olarak kabul etmek gerekir. Sevgili vatandaşlarım, Mensubu olduğumuz Türk milleti, büyük kabiliyetlere ve büyük güce sahip bir millettir. Kudretimiz ve irademiz, önümüzdeki güçlükleri yenmeye ve bize çevrilmiş olan tehlikeleri göğüslemeye yeterlidir.. Ey geçmişin büyük fırtınaları, eşsiz ve şerefleri içinden gelen ve mutlu yarınlara elbette erişecek olan büyük Türk milleti. Selâm, sevgi, muhabbet sana.."
27 Mayıs 1960 Cuma günü sabaha karşı Kurmay Albay Alparlsan Türkeş radyodan ihtilal bildirisini okurken.
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi akabinde, Kudretli Albay Başbuğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel 27 Mayıs hakkında basına bilgi verirken
27 Mayıs'ın Kudretli Albayı Başbuğ Türkeş ve kader arkadaşı Dündar Taşer bir toplantıda.
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi akabinde çıkan anlaşmazlıklar sonucu Hindistan'a sürgüne gönderilen Başbuğ'un memlekete dönüşünde sevenleri tarafından karşılanışı
27 Mayıs 1960 Askeri İhtilali akabinde Türk Siyasi Tarihinde "14'lüler" olarak bilinen ekipten Başbuğ, Muzaffer Özdağ ve Numan Esin C.K.M.P'ye (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) katıldıktan sonra (1965 | |
|