Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında (1922-1938) Bozkurt'a büyük bir önem verilmekte idi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında hemen hemen her kuruluşta Bozkurt'u görmek mümkündü. Hatta daha cumhuriyet ilan edilmeden, Ankara Hükümeti'nin bastırdığı pulların üzerine Bozkurt resmi konulmakta idi.
Türk tarihini bir bütün olarak düşünen Atatürk, milli simge olan Bozkurt'u kullandırmış, devletin temellerine Türk milliyetçiliğini yerleştirmiştir. Batılılar da bunlara bağlı olarak Atatürk'e ''Bozkurt'' adını vermişlerdir.
Ancak, Atatürk'ün ölümünden sonra 1950'li yıllara değin Türkiye'ye marksist kadrolar egemen oldular. Bu marksist kadroların ilk işi para ve pullardaki Bozkurt armasını kaldırmak oldu; daha sonra da devletin her kademesindeki Bozkurt simgelerini kaldırdılar. Ve bütün bunları Atatürk'e rağmen, Atatürkçülük (!) adına yaparlarken, Bozkurt'u yeni Türk devletinin kademelerine yerleştiren Ulu Önder'in kemikleri mezarında sızlıyordu. Kansızlar, yaptıklarında bir dereceye kadar haklıydılar:
NE DE OLSA İT KURDUN YANINDA RAHAT EDEMEZ !
Fakat Bozkurt yine de unutulmadı, unutturulamadı. Başını Hüseyin Nihal Atsız'ın çektiği Türk milliyetçileri, unutturulmağa, Türklüğün belleğinden silinmeğe çalışılan Bozkurt'a sahip çıktılar ve kendilerine simge olarak seçtiler.
1950'lere dek Türkiye'yi yöneten marksist kesim, milli simgelerin kullanılmasına izin vermediği gibi, Türkçülük-Turancılık davaları altında Türk milliyetçilerini zindanlarda çürütmeğe çalışmıştır.
1950-1960 arasında başa liberal partiler geçince de pek bir şey fark etmemiş, onlar da Bozkurt gibi milli simgelerden uzak durmuşlardır. Bu yetmediği gibi Türkiyat Enstitüsü'nü dahi kapatmışlardır.
Ama bu millete kimse özgürlük ve bağımsızlığının simgesi olan BOZKURT'u unutturamamıştır. Ve asla da kimse unutturamayacak. Türk milliyeçiliği ve Türk milliyetçileri var olduktan sonra bu milletin sırtı yere gelmeyeceği gibi, başta Bozkurt olmak üzere bütüm milli sembolleri de yaşamaya devam edecektir.